29 Ekim 2025’te, Kocaeli’nin Gebze ilçesi Mevlana Mahallesi’nde bulunan 7 katlı Arslan Apartmanı, henüz kesin nedeni tam olarak açıklanmamış olsa da; zemin hareketleri ve yapısal sorunların birleşimiyle çöktü. Aynı aileden 5 kişiden 4’ü hayatını kaybetti, yalnızca 18 yaşındaki kızları Dilara Bilir enkazdan sağ olarak çıkarılabildi.Metropol FM+1
Bu olay, bir binanın yalnızca deprem anında değil, günlük hayat içinde de kritik riskler taşıyabileceğini acı bir şekilde hatırlattı.
Çökme sonrası bölgede yapılan taramalarda, karot alınan 26 binadan 22’si için “çürük” raporu verilmiş olması, sorunun tek bir yapıyla sınırlı olmadığını; bir bölgesel yapı stoku problemine işaret etti.Darıca Gazetesi
StructHealth olarak bu yazıda, bu tür olaylardan ne öğrenebileceğimizi ve yapı sağlığı izleme (SHM)yaklaşımının bu resmin neresinde durduğunu ele alıyoruz.
Bu yazıda, bu tür olaylardan ne öğrenebileceğimizi ve yapı sağlığı izleme (SHM) yaklaşımının bu resmin neresinde durduğunu ele alacağız.
1. Neden “sağlam görünen” binalar çöker?
Gebze’deki olay özelinde yapılan ön incelemelerde ve uzman yorumlarında öne çıkan başlıklar, aslında Türkiye’deki birçok yapı için de geçerli olabilecek genel riskleri ortaya koyuyor:KocaeliGazetem.com+1
Zemin hareketleri ve oturmalar
Farklı zemin türleri üzerine oturan binalarda, zaman içinde farklı oturmalar (diferansiyel oturma) oluşabiliyor.
Yakın çevredeki altyapı kazıları, metro tünelleri, yeraltı su seviyesi değişimleri gibi etkiler zemini zayıflatabiliyor.
Bu oturmalar, özellikle köşe kolonlarda aşırı gerilme ve kesme etkisiyle “yavaş ama ilerleyen” bir hasar birikimi yaratıyor.
Yumuşak kat ve ticari kullanımın etkisi
Alt katta eczane, market, restoran vb. ticari kullanımlar, çoğu zaman daha az bölme duvarı ve daha yüksek kat yüksekliği ile “yumuşak kat” davranışına yol açıyor.
Üst katlara göre çok daha zayıf olan bu kat, hem depremde hem de zemin oturmalarında zincirin en zayıf halkası haline gelebiliyor.
Geçmişteki yanlış kullanım ve ısı etkileri
Bazı kaynaklar, aynı dükkânın geçmişte kebapçı olarak kullanıldığını; yüksek ısıya maruz kalan kolon ve kirişlerin zamanla dayanım kaybına uğramış olabileceğini aktarıyor.KocaeliGazetem.com
Yüksek ısı, betonun iç yapısını ve donatının aderansını zayıflatabiliyor.
Yaşlanma, bakım eksikliği ve göz ardı edilen sinyaller
Çatlaklar, sehimler, kolon-kiriş birleşimlerinde dökülmeler, kapı ve pencerelerde sıkışma gibi belirtiler çoğu zaman “normal” kabul edilip yıllarca görmezden gelinebiliyor.
Oysa bunlar, yapının servis ömrü boyunca izlenmesi gereken kritik göstergeler.
Sonuçta ortaya şu gerçek çıkıyor:
Bir binanın statik projesi, ruhsatı ve iskânı olsa bile; zemin koşulları, kullanım şekli ve zaman içindeki değişimler izlenmiyorsa, o yapı hakkında “güncel” bir güvenlik bilgisine sahip değiliz.
2. Yapı Sağlığı İzleme (SHM) bu resmin neresinde?
Yapı Sağlığı İzleme (Structural Health Monitoring – SHM), bir yapının davranışını sensörler ve veri analitiği ile gerçek zamanlı veya düzenli aralıklarla takip ederek, olası hasar ve performans kayıplarını erken aşamada tespit etmeyi amaçlayan bir yaklaşım.
Bu yaklaşım, özellikle şu tip riskler için kritik:
Zemin oturmaları ve eğilme/rotasyon (istinat duvarları, yüksek binalar, sanayi tesisleri, metro ve derin kazı çevresi yapılar),
Yeni açılan tünel veya kazıların yakınındaki binalar,
Yumuşak katlı ve ticari kullanımı olan zemin katlar,
Yaşı ilerlemiş, daha önce deprem veya ağır yükler görmüş yapılar,
Sismik izolatörlü yapılar ve özel mühendislik yapıları.
3. SHM ile neler yapılabilir?
Aşağıda, böyle bir olayın tekrar etme riskini azaltmak için SHM tarafında uygulanabilecek başlıca çözümleri özetleyelim:
3.1. Titreşim tabanlı performans takibi (Modal izleme)
Binaya yerleştirilen hassas ivmeölçerler ile doğal frekans, mod şekilleri ve sönüm oranları periyodik veya sürekli olarak ölçülebilir.
Zaman içinde doğal frekanstaki anlamlı azalmalar, rijitlik kaybının (örneğin çatlaklar, taşıyıcı eleman zayıflaması) habercisi olabilir.
Deprem öncesi–sonrası veya yıllar içindeki değişimler karşılaştırılarak, “normal yaşlanma” ile “riskli hasar” birbirinden ayırt edilebilir.
3.2. Zemin–yapı etkileşiminin izlenmesi
Yapının farklı köşelerine yerleştirilen sensörler ve/veya eğim sensörleri ile,
Zaman içindeki **oturma,
Yatma (tilt),
Diferansiyel hareketler** izlenebilir.
Özellikle metro tüneli, derin kazı, dolgu sahası gibi alanlarda, bu sensörler şantiye faaliyetlerinin binaya etkisini sayısal olarak ortaya koyar.
3.3. Eşik değerli uyarı sistemleri
Belirli ivme, eğim, frekans değişimi veya çatlak genişliği eşikleri tanımlanarak, bu eşikler aşıldığında:
Site yöneticileri,
Belediye birimleri,
İş yeri sahipleri otomatik SMS/e-posta bildirimleri ile uyarılabilir.
Böylece, bina sakinleri ve yerel yönetimler “geç kalınmış bir çökme” yerine “önleyici tahliye veya güçlendirme” yapma şansına sahip olur.
3.4. Deprem sonrası hızlı durum değerlendirmesi
Deprem sonrası, binanın aldığı maksimum ivme, yer değiştirme ve spektral talepler kayıt altına alınır.
Önceden oluşturulan sayısal model / dijital ikiz ile karşılaştırılarak, yapının beklenen performans seviyesinin üzerinde zorlanıp zorlanmadığı görülebilir.
Böylece, hangi binaların öncelikli olarak detaylı mühendislik incelemesine tabi tutulması gerektiği bilimsel verilerle seçilir.
4. Kimler için kritik?
Bu tür SHM çözümleri özellikle şu paydaşlar için kritik değere sahip:
Belediyeler ve kamu kurumları: Riskli bölgelerdeki yapı stokunu haritalandırmak, öncelikli güçlendirme / dönüşüm alanlarını belirlemek, altyapı projelerinin (metro, tünel, kazı) çevre yapılar üzerindeki etkisini izlemek.
Site ve apartman yönetimleri: Binalarının deprem ve zemin etkilerine karşı gerçek davranışını öğrenmek, periyodik kontrolleri veriyle desteklemek.
Sanayi tesisleri ve OSB’ler: Kritik üretim hatlarının, siloların, yüksek bacaların, kimyasal tankların deprem ve zemin etkilerine karşı performansını izlemek.
Eğitim ve sağlık yapıları: Hastane, okul gibi, çökmesi halinde çok yüksek can kaybı riski olan yapılarda, hem deprem hem de uzun süreli oturma/hasar birikimini takip etmek.
5. Gebze olayı bize ne söylüyor?
Gebze’deki Arslan Apartmanı’nın çökmesi, tek başına bir “istisna” değil;
Zemin,
Tasarım,
Kullanım değişiklikleri,
Bakım ve denetim eksikliği gibi faktörlerin bir araya geldiğinde, deprem olmadan da bir yapıyı yıkabileceğini gösteren trajik bir örnek.
Bu tabloya bakınca, şu noktalar öne çıkıyor:
Sadece proje ve ruhsat aşamasındaki kontroller yetmez. Yapının tüm ömrü boyunca izlenmesi ve periyodik değerlendirmeden geçmesi gerekir.
Zemin–yapı etkileşimi, canlı bir süreçtir. Çevredeki kazılar, tüneller, trafik, su rejimi değişimleri… Hepsi zamanla yapı davranışını değiştirir.
Veriye dayalı karar verme zorunlu hale gelmiştir. Yapı sağlığı izleme, “olsa iyi olur” seviyesini çoktan geçti; özellikle kritik bölgelerde “olmazsa olmaz” bir ihtiyaç haline geldi.
Sonuç: Acıdan öğrenmek ve tekrar etmemek
Gebze’deki bu acı olayda hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz.
Bu tür faciaları yalnızca “kader” kavramı ile açıklayıp geçmek yerine,
Zemin incelemelerini,
Periyodik denetimleri,
Sürekli sensör tabanlı izlemeyi (SHM),
Dijital ikiz ve veri analitiğini
şehirlerimizin standart pratiği haline getirebildiğimiz ölçüde, benzer haberleri daha az duyar hale geleceğiz.
İster tek bir apartman, ister bir sanayi tesisi, isterse bir okul binası olsun:
“Bu bina gerçekten nasıl davranıyor?” sorusuna yanıtımız yoksa, güvenliğinden de emin değiliz.
StructHealth paneli üzerinden bina durumu, sensör verileri ve risk göstergelerinin izlenmesi.